2 Kasım 2014 Pazar

Oda Arkadaşı Geçmişim



Torino’ya ayak basalı (her yeni şehir bir keşif sayılır bizler için) 40 gün olmuş. Zaman çabuk geçiyor. Erasmus bittiğinde bunu daha da çok kullanacağım, şimdiden biliyorum: “4 ay ne kadar da hızlı geçti!”

Evet neler oldu bu süre zarfında biraz bahsedeyim:

Önce oda arkadaşlarımdan bahsedeyim sonra çerçeveyi bir başka yazıda genişletirim: 

İspanyol oda arkadaşım tek kişilik odaya geçti. Sıcakkanlı birisi, kendisiyle de iyi anlaşıyorduk, bilmediğim konularda bana çok yardımcı oldu. Organizasyon yeteneği olan birisi. Şu ana kadar yediğimiz 2 ortak yemeğin düzenleyicisi kendisi. Yemek konusunda hayli başarılı görünüyor. Sufle yapmışlardı, tam kıvamında bir sufleydi. 7-8 aydır Foyer'de kalıyor. Madrid'li kendisi. Juventus'un Atletico Madrid maçına gitmeyi düşünüyoruz birlikte, uygun fiyata bilet bulabilirsek. Uygun fiyat dediğim en ucuz biletler ki fiyatları 45 eurodan başlıyor. Olmadı bir lig ya da kupa maçına gitmeyi düşünüyoruz, bakalım.

Bu arada yeri gelmişken tek kişilik odalardan bahsedeyim. Kirası 335 euro. Küçük ama tek kişi için yeterli. İstediğinizi yapabilme özgürlüğünün yanında bence en büyük artılarından biri küçük bir buzdolabının olması. Çünkü ortak buzdolabına size ayrılan yerden dolayı istediğiniz kadar ürün koyamıyorsunuz. Bu da her istediğinizi alamamanıza sebep olabiliyor. Tabii tek kişilik oda fiyatının sadece 35 euro farkı olduğundan dolayı rağbet yüksek ve gelen, gidene kadar kalıyor. Bulunduğum katta 2 tek kişilik oda var. İstekte bulundum fakat resepsiyon seneye sıra gelir diyor.

Oda arkadaşım tek kişilik odaya taşındıktan sonra yaklaşık 2 hafta kadar gelen giden olmadı. Sonra üniversiteye yeni başlayacak Sicilyalı Francesco geldi. Bölümünün ismini tam bilmiyorum ama dil ve kültür üzerine bir bölümdü, bu sene için Japonca öğrenecekti sonra başka bir dil daha seçecekti öğrenmek için. Aynı zamanda da özel olarak klasik gitar üzerine eğitim alıyordu. Bunun için buraya 1-2 saat uzaklıktaki bir şehre cumartesileri derse gidecekti. Kendisiyle biraz müzik, dizi, film üzerine sohbet ettik fakat 2 gece kaldıktan sonra üst katlarda daha iyi bir oda bulduklarını (ailesiyle gelmişti) söyleyerek oraya taşındılar.

4-5 gün daha odada tek kalmanın keyfini çıkardım. Sonra klasik müzik yarışması için perşembe günü bir konservatuar öğrencisi geldi: Modena’lı bir piyanist. 2 Rusla birlikte ertesi gün grup kategorisinde yarışacaklardı. Yarışma şehir merkezine 10 km uzaklıktaki Venaria’daydı. Aslında gidip izlemek isterdim fakat Ali’yle-kendisini daha sonra sizlere tanıştıracağım- Salone Del Gusto’ya gitmeyi kararlaştırmıştık daha önce. Cuma akşamı konuştuğumuzda pek umutlu değildi performansından. Cumartesi günü sonuçlar açıklanacaktı. Eğer başarılı olurlarsa pazar günü kazananların belirleneceği bir performans daha göstereceklerdi. Fakat sanırım sonuç olumsuz oldu çünkü kendisi cumartesi sabahı ayrıldı.

O haftasonu yine odada tek kaldım. Pazartesi günü ise 50’li yaşlarda biri geldi odaya: Giulio Antonio Roma. Kendisi bir yazar. Geçmişte psikanalistlik, filozofi, sigorta, finans, ticaret üzerine de çalışmış, söylediğine göre 3 kere de zengin olmuş biri. Burada kalmasının sebebi o zengin olmadığı dönemlerden birinde olması. Kendisi 3 gün kaldı ve bu 3 günde bayağı sohbet ettik. Şu an başka bir kitap yazıyor fakat kaldığımız 3 gün içerisinde istediği sakinlikte bir ortam olmadığından bir yazma eyleminde bulunmamıştı. Daha çok dizi izliyordu. True Detective, Orange is the New Black, House of Cards dizilerini çok beğendiğini ve kesinlikle izlemem gerektiğini söyledi. Bunları söylerken son 40 yıldaki iyi filmlerin hepsini gördüğünü de belirtmeyi unutmuyordu. Ben de kendisine The Wire ve daha sonra Six Feet Under’i önerdim. The Wire’den 1-2 bölüm izledi fakat True Detective kadar iyi bir dizi olmadığını söyledi. Ben de en sevdiğim dizilerde ilk 3’e giren Six Feet Under’i önerdim. Onu daha çok beğendi. İzlerken birçok yerde gülüyordu, dizinin kara mizaha kayan anlayışını sevmişti. Bu arada bana True Detective’nin ilk 25 dakikasını da sınava çalışmama rağmen izletmeyi ihmal etmedi. 25 dakikadan çıkarabileceğim yorum dizi güzel. Zaten önerdiği dizilerden Ray Donovan hariç hepsini duydum, haklarında yorumlar okumuştum ama bu diziler devam eden diziler olduğundan takip etmiyordum. Ben daha çok bitmiş dizileri takip ediyorum. Halihazırda izleyeceğim dizilerin bir listesi de olduğundan mevcut dizileri pek takip etmiyorum. Neyse sinema en çok konuştuğumuz konu oldu diyebilirim. Tabii kendisinin bir ailesi olup olmadığını belki bu yazıyı okuyan birçoğunuz gibi ben de merak ediyordum ve sordum da. 20 yaşındayken evlenmiş ama evlilik hayatı kendisine göre bir hayat olmadığından bir sene sonra boşanmış. Pişman olup olmadığını sordum, pişman değilim dedi. Tabii başka mevzular üzerine de konuştuk. Fakat tartışma gerektiren konularda pek konuşmadık çünkü kendisinin İngilizcesi sınırlıydı ve ben de İtalyanca bilmiyordum.
Giulio bir üst kattaki bir odaya geçti ve ben bu yazıyı yazarken odada tekrar tek başıma olmamın 4. gününü kutluyorum. Tek kalmanın keyfi başka çünkü istediğiniz gibi hareket etme özgürlüğünüz var. Dikkatinizi çekmiştir muhtemelen “yalnız” kalmak demiyorum çünkü mutfak ortak alan olduğundan mutfağı kullanan her kişiyle konuşma, sohbet etme imkanınız var. Bu yüzden 5. kattaki içinde ocak da bulunan odalar cazip gelmiyor.

Oda arkadaşlarımdan bahsettim sizlere. 40 günde yaptıklarım(ız) bir başka yazıya kaldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder